Yabancı Dil Röportajları Yazılar

Yabancı Dil Röportajları #2: Öykü Yıldızhan ve Korece

Yeniden merhaba! Geçen hafta Asya Güvenç ile Farsçaya dair yaptığımız röportajın ardından bu hafta, tanışmamıza sevgili Tülay Aydın’ın vesile olduğu Öykü Yıldızhan ile Koreceye dair çok hoş bir röportaj gerçekleştirdim.

Yazılım Mühendisi olan Öykü Yıldızhan; Türkçe, İngilizce, Korece ve Japonca dillerine hâkim olmakla birlikte Korece eğitimini Seoul’deki Yonsei Üniversitesi’nde sürdürmüş. Bu sefer röportajı karşılıklı yaptığımız için çoğu zaman bağlamdan çıkıp sosyokültürel tartışmalara girdik, ancak kendisinden aldığım tüm bu çok değerli bilgilerin paylaşılmaya değer olduğunu düşündüğüm için hiçbir şeyi atlamak istemedim. Umarım beğenirsiniz. Dilerseniz röportajımıza geçelim 🙂

  • Koreceyle nasıl tanıştın, bize hikâyeni anlatır mısın?

Koreceyle sanırım on yedi yaşındayken tanıştım. Daha öncesinde zaten Japon animeleri ve Japon dizileri de izlediğim için Asya kültürüne bir aşinalığım vardı. Lisedeyken arkadaşlarımla Kore dizilerini, beraberinde de Kore müziğini keşfettik. Ve ben Kore müziğini keşfettiğimde ağır metalciydim. 🙂 Daha sonrasında bir K-pop şarkısı dinledim ve ilkin “Bu ne ya!” dedim. Bir sonraki gün, bütün gün boyunca o şarkıyı mırıldandım. Arkadaşımla en çok hoşumuza giden şey, K-pop’un yalnızca kulaklıkla tecrübe edilemeyecek bir şey olmasıydı. Çünkü K-pop yalnızca müzik değil, aynı zamanda görsel bir şey. İlk başlarda K-pop ile başladım, kültürü keşfetmeye başladıkça Korece alternatif müzik dinlemeye başladım. Çünkü Kore kültürü bir Asya kültürü olmasına karşın Amerika’dan fazlasıyla etkilenmiş bir kültür. Bu yüzden füzyonu gözlemleyebiliyorsunuz. Direkt Batı müziğini de almadan kendi müzikleriyle harmanlayarak çok güzel alternatif müzik işleri çıkartıyorlar.

Aynı şekilde sanatın her kolunda da böyle, gittiğim tüm müzelerde çok enteresan çalışmalarla karşılaştım. Bir yandan Kore’de sanatın fiyat olarak bir standardı olduğu için ulaşılabilirliği daha fazla, insanların refah düzeyi de çok yüksek. Kore’de gözlemlediğim sıkıntı, oturmuş bir emeklilik sisteminin olmayışı, bu yüzden evsizlerin ve refah düzeyi düşük olanların ekseriyetinin yaşlılar olduğuydu. Çünkü Kore’de “Çocuk ailesine bakar.” kültürü var. Zaten Konfüçyüsçülüğün devamlılığı Asya’da en çok Kore’de gözlemleniyor.

  • Bir dönem Kore’de yaşadığını biliyorum, bunun öğrenme sürecine katkıları neler oldu?

Çok büyük bir etkisi oldu tabii ki. Ben akıcı İngilizce konuşmama rağmen bu noktaya gelmem on senemi almışken aynı seviyede Korece konuşabilmem dokuz ayımı aldı. Tabii burada kişisel eforun da rolü çok yüksek, ancak ülkesinde bulunmanın katkısı çok büyük. Ama burada Korecenin Türkçeyle benzemesinin de payı var, bu yüzden İngilizceyle mukayese etmek ne kadar doğru bilmiyorum.

Koreceyi Kore’de öğrenmemin bir avantajı da kültürünü daha iyi kavrayabilmem ve gözlemleyebilmem oldu. Bir örnek vermem gerekirse, Kore edebiyatında bahar teması, aşk ve mutluluğu bahara benzetme örneği çok fazla vardır. Orada yaşadığımda çok net bir şekilde bunun neden olduğunu anladım: Kore’de kışlar hakikaten çok soğuk geçiyor, ancak bir sabah uyandığımda bahar gelmişti. Bir günde! Her yer pespembe çiçek açmıştı, yolda yürürken her yer mis gibi çiçek kokuyordu. İşte o zaman anlıyorsunuz baharın edebiyatta neden bu denli bir teşbih malzemesi olarak kullanıldığını. Çünkü bir günde bahar geliyor ve resmen hayatınıza da bahar geliyor.

    • Kendimden baz aldığımda, dilini bildiğim bir yere ilk kez gittiğim zaman her ne kadar dile hâkim olsam da çok basit şeylerde tökezlediğim çok olmuştu. Sende de durumlar aynı mı seyretti?

Kesinlikle. Ben zaten çok iyi Korece bilmeden, tamamen kulak aşinalığına sahip bir şekilde Kore’ye gittim. Bir de tabii herkesin dil öğrenme şekli farklıdır, ben – belki de mühendis olmamdan kaynaklı – dil bilgisi öğrenme ihtiyacı hissediyorum. Dilin yapısını duyarak değil, sistemli bir şekilde öğrenebiliyorum. Bu yüzden Kore’ye gidip dili öğrenmeye başlayana kadar benim Koreceye olan hâkimiyetim zaten çok iyi değildi. Nasıl cesaret edip gittim onu da bilmiyorum. Bana yardım edecek kimse de yoktu, havalimanından yurduma gidecek olan otobüse dahi ben bindim. Bir diğer sıkıntı da Kore’de insanların İngilizce konuşma oranının da düşük olmasıydı. Zira Korece de tıpkı Türkçe gibi bir Altay dili olduğu için onlar da bizim İngilizce öğrenirken yaşadığımız zorlukların aynılarını yaşıyorlar. Bir de bunun üzerine alfabelerinin İngilizceye yatkın olmayışı da ekleniyor. Mesela Korecede sessiz harfle biten çok az hece vardır. Örneğin “s” harfiyle biten hece yoktur. Bu yüzden yabancı dilden geçen ve sessiz harfle biten kelimelerin sonuna “ı” sesi koyuyorlar. Genç nesil İngilizce konuşabiliyor, yaşlı nesilde rastlanmıyor. Bizden farklı olarak, benim gitmiş olduğum Yonsei Üniversitesi’nde konuştuğum öğrencilerin kelime dağarcığı bize nazaran çok daha genişti. Müfredat gereği İngilizcede günlük hayatta kullanılmayan çok “büyük” kelimeler biliyor ve kullanıyorlar, ancak akıcı konuşamıyorlar.

  • İngilizce de biliyorsun. Hint-Avrupa diliyle mukayese ettiğin zaman, Türkçenin de mensubu olduğu Ural-Altay dillerinden birini öğrenmek daha mı kolay oldu? Türklerin Koreceyi rahat öğrendikleri miti doğru mu?

Ben Koreceyi Kore’de, Koreli hocalar tarafından; İngilizceyi ise Türkiye’de Türk hocalar tarafından öğrendim. Bu yüzden dediğim gibi mukayese etmek zor. Ancak bana kalırsa kesinlikle Koreceyi öğrenmek daha kolaydır.

    • Mesela Hint-Avrupa dillerinden farklı olarak Türkçede uzun isim tamlamaları vardır. Aynısı Korecede de var mı?

Evet, direkt olarak aynı şekilde var. Örneğin “gittiğim okul”. Bunu İngilizcede “the school that I went” şeklinde ifade ediyorken Korecede direkt olarak “gittiğim okul” biçiminde söylüyoruz. Bu yüzden İngilizce veya Almanca konuşan birinin bunu anlaması çok zor olurken ben çok kolay öğrenebildim. Türkçeyle aynı sıralamada ve aynı şekilde gidiyor. Bunu çok çabuk öğrenip kullanmaya başladığımda hocalarım şaşırıyordu.

  • Bir yandan da Kore Savaşı döneminden “kardeş ülke” durumumuz var. Sana nasıl yansıdı bu durum? Kore’de pozitif ayrımcılığa uğradıysan bunun dil öğrenmene manevi boyutta bir teşvik etkisi oldu mu?

Bu konuyu kiminle konuşsam, herkes ezberlemiş bir şekilde “Kardeş ülke! Siz bize savaşta yardım ettiniz.” diyordu. Anladığım kadarıyla okul müfredatında kesinlikle olan bir şey. Busan şehrinde de bir Türk Şehitliği var, bir diğer yandan okullarda öğrencileri düzenli olarak Kore Savaşı müzelerine götürüyorlar ve burada Türk üniformalı askerlerin görselleri ve anlatıları da mevcut. Bu yüzden mutlaka herkes bu durumdan haberdar oluyor. Dil öğrenmem açısından çok fazla bir teşvik ediciliği olmadı ancak dil öğrenmemin şu açıdan bir etkisi oldu: Korece konuştuğum zaman insanlardan çok fazla pozitif geri dönüş alıyordum. Bilhassa Seoul çok fazla yabancı turist alan bir yer, Amerikalılar fazlasıyla ziyaret ediyor ve Amerikalılar işlerini İngilizce görebildikleri için başka bir dil konuşma ihtiyacı hissetmiyorlar. Doğal olarak Korece konuşmaya başladığım zaman çokça pozitif tepki aldım. Örneğin markette çalışan yaşlı teyzeler Korece konuşmaya çalıştığımı gördüğünde fazladan bir şeyler hediye ediyorlardı. Ben konuşmayı da insanları da çok seven bir insanım, bu yüzden Kore’ye ilk gittiğimde insanlarla iletişim kuramamak beni delirtmişti.

  • Bir Türk için Korecenin en zor tarafı sence nedir?

Öncelikle kelime dağarcığı. Çünkü Çinceden çok fazla kelime almış olan, çok zengin bir dil Korece. Bu yüzden Türkçede bizlerin tek kelimeyle tanımladığı olguları detaylandırarak farklı kelimeler oluşturabiliyorlar. Örneğin “şans” kelimesi para için olduğunda farklı, aşk için olduğunda farklı bir kelime olarak tezahür edebiliyor. Ancak esasen benim için en zor olan kısım, sıfatların aslında fiil olması durumuydu. Belki de Korecenin Türkçeyle her yönden benzemesinden dolayı bu farklılık bana daha da zor gelmiş, gözüme batmış olabilir. Tükçede “kırmızı kalem” ve “Bu kalem kırmızıdır.” şeklinde belirttiğimiz ifadelerde “kırmızıdır” dediğimiz şey isim yüklem olurken Korecede sıfatların aslen fiil olmasından kaynaklı yüklem yine fiil oluyor. Yani Türkçeden farklı olarak isim yüklem Korecede söz konusu değildi.

  • Alfabede romanizasyon (Latin alfabesine çevirme) kullanılıyor, ancak bunun doğru bir yöntem olmadığı söyleniyor. Sen ne düşünüyorsun? Alfabe tam olarak öğrenilene kadar okuma alışkanlığı nasıl geliştirilebilir?

Ben Japonca da öğrenmiş bir insan olarak romanizasyona karşıyım. Çünkü romanizasyon kullandığınız takdirde alfabeyi öğrenemiyorsunuz, onu her daim bir koltuk değneği olarak kullanma refleksi gösteriyorsunuz. Yani bisikletin yan tekerlerini çıkartmak lâzım. Yalnızca tüm harflerin ve onların nasıl okunduğunun yazdığı bir kâğıdı en kötü ihtimalle kurtarıcı olarak kullanıp bunu da mümkün mertebe ulaşılması zor bir yere koyarak Hangul (Kore alfabesi) okuma alışkanlığı geliştirilebilir.

  • Dışarıdan bir göz olarak Korecenin telaffuzunun zor olduğunu düşünüyorum. Sence bu bir ön yargı mı, sen öğrenirken fonetikte zorluk yaşadın mı?

Açıkçası beni çok zorlamadı. İlk başta yanlış telaffuz ettiklerim oldu. Çünkü örneğin Türkçede kalın ve ince “l” sesi varken Korecede bu “l” sesi hep ince telaffuz edilmesi gerekir. Bu refleksi geliştirene kadar yanlış telaffuz ettiğim kelimeler oldu. Benim en çok zorlandığım, gırtlaktan verilen “ng” sesi oldu. Benim Korecede esasen zorlandığım şey vurgu oldu. Çünkü biz Türkçede çok inişli çıkışlı, heyecanlı konuşuyoruz. Koreliler biraz daha tekdüze konuşup vurgularını sonda yapıyorlar. Benim bir Türk olarak bu bağlamda en çok yaptığım hata, vurguları yanlış yerde yapmaktı. Bizim, gerek noktalamalardan gerek edatlardan vs. kaynaklı yaptığımız çoğu vurgu Korecede yapılmıyor.

Ben ses taklit etmek konusunda çok iyi değilim, bu yüzden İngilizce konuştuğumda Türk olduğum bir nebze anlaşılabiliyor. Ancak Korecede vurgu sorunumu çözdükten sonra, tamamen içgüdüsel bir şekilde konuştuğumda hocalarım “Gözümüzü kapatsak Koreli konuşuyor sanırız.” demeye başlamışlardı. Bu yüzden Türkler için telaffuzun zor olduğunu düşünmüyorum.

  • Amerika’yla savaş gereği olan dostluk ilişkisi ve ardından örnek almaları durumu dilde de etkisini gösteriyor. Dilde bu kadar İngilizce kelime olması senin öğrenme sürecine olumlu mu yansıdı yoksa dilin esasının bozulduğunu düşünmene mi sebebiyet verdi?

Bana kalırsa Korecede, Türkçeye Batı dillerinden geçen kelimelerden daha fazla İngilizce kelime yok. Bizim Fransızcadan aldığımız kelimeleri Koreliler de İngilizceden almışlar. Bizden belki biraz daha fazla almış olabilirler ancak bende K”oreceyle İngilizcenin birbirine girdiği bir dil” izlenimi vermedi. Ancak ben Yonsei Üniversitesi’nde eğitim aldım ve bu üniversitenin enstitüsü oldukça katı ve saygın bir yerdi. Daha gelenekselci bir eğitim vermelerinden kaynaklı belki de daha resmî bir Korece kullanılıyor olabilir. Ama yine de kendi tecrübelerimden yola çıkacak olursam, bizden daha fazla kullanmadıklarını gözlemlediğimi söyleyebilirim. Korece kulağımıza daha farklı bir dil olarak duyulduğu için, içinde İngilizce kelimeler duymak bize abes geliyor da olabilir.

    • Peki Seoul’de daha mı fazla kullanılıyor sence, daha farklı konuştukları doğru mu?

Kore küçük bir ülke olmasına rağmen her şehrin kendine has bir diyalekti var. Örneğin Busan’daki insanla Seoul’deki insan zaten aynı Koreceyle konuşmuyor. Bir de Seoul elitizmi de mevzubahis. Bizde İstanbul’a alternatif olarak Ankara, İzmir gibi büyükşehirler sayılabilecekken Kore, “Seoul ve diğerleri” olarak ayrılıyor. Diğer şehirler neredeyse tamamen periferi sayılıyor.

  • Kültürel hâkimiyet rekabetine baktığımız zaman merkez Amerika’dan Güney Kore’ye kaymış vaziyette. Gerek film gerek müzik sektörüne yön veren ülke şu an Güney Kore. Bunun dil bazında avantajlı bir durum olduğunu düşünüyor musun? Sence bu durum, dilin herkes tarafından çok da çaba harcanmadığı takdirde yanlış öğrenilmesi gibi geniş boyutlu dezavantajlar yaratabilir mi?

Bana kalırsa hâlihazırda süregelen ve bilinçaltında insanların hâlâ sürdürdüğü bir beyaz ırk üstünlüğü ve ırkçılık düşüncesi çok önceden beri empoze edilmiş vaziyette. Bu yüzden ben herhangi bir dilin İngilizce kadar efektif olabileceğini düşünmüyorum. Korece öğrenilir, ancak global bir dil hâline gelir mi, bilmiyorum. Ben öyle öngörmüyorum. Ancak bundan on sene önce de müzik sektörüne yön verecek olan şeyin K-pop olacağını da öngörmüyorduk, bu yüzden bunu da net olarak öngöremem. Bir yandan Amerika’yla olan ilişkilerden de kaynaklı, Kore’de Amerika’ya bağlı olan bir ekseriyet de var. Bu yüzden İngilizcenin dominantlığından memnun bir Kore de görebiliriz.

  • Son olarak benim değinmediğim ancak senin eklemek isteyeceğin ve Korece öğrenenler için tavsiyelerin var mı?

Öncelikle, genel olarak dil öğrenme ile alâkalı bir arkadaşımdan aldığım tavsiyeyi paylaşmak isterim: sohbet adacıkları oluşturmak. Herhangi bir dilde konuşmak, okyanusta yüzmeye benzer. Zordur ve yorulduğunuzda bir adada dinlenme ihtiyacı hissedersiniz. Üzerine konuşabileceğimiz her konu hakkında ufak adacıklar oluşturulabilir, örneğin ilki: “Merhaba, ben Öykü, 28 yaşındayım”. Bu şekilde konuşulabilecek birçok konu hakkında ufak adacıklar oluşturarak konuşmada takıldığımız anda bu adacıklardan birini kullanarak dinlenebiliriz. Çünkü yabancı dilde en zorlayıcı konu konuşmadır. Bunu aslında bilinçli olmadan zaten yapıyoruz, ancak bilinçli olarak yaptığımda da çok hızlı ilerlediğimi fark ettim, özellikle iletişim konusunda.

Korece için ise, tabii herkes için değişir ancak ben çok fazla şarkı çevirisi yapıyordum. Çok sevdiğim ve ezbere bildiğim şarkıları, anlamını bilerek söylediğim zaman kafamda daha da netleşmiş oluyordu. Bir de radyo dinlemelerini tavsiye ederim. Korelilerin radyo uygulamaları var ve Kore’nin radyo programları çok keyifli, ben çok eğleniyorum dinlerken. Araya çok reklam da girmiyor, hep farklı konular hakkında sohbet ediyorlar. Tıpkı bizim eski radyolarımız gibi. Dizilerden çok daha iyi bir yöntem olduğunu düşünüyorum, çünkü bizde olduğu gibi dizilerde biraz yapay bir dil kullanımı var, herkes tane tane ve kelimelerini seçerek konuştuğu için dilin doğal akışını göremiyoruz. Diğer yandan konu da kısıtlı olduğu için – aşk gibi – hep belirli kalıplar etrafında dönmenize sebep oluyor. Bu yüzden daha doğaçlama ilerleyen radyo programları ve podcast dinlemelerini tavsiye ederim.

Öykü’nün önerdiği uygulamalar ve podcastler:

https://play.google.com/store/apps/details?id=com.appgate.gorealra&hl=en

 

Benimle paylaşmış olduğu ancak röportaja eklemleyemediğim muhteşem bilgiler de dâhil olmak üzere bu röportaj için Öykü Yıldızhan’a çok ama çok teşekkür ederim. Haftaya görüşmek üzere…

Yabancı Dil Röportajları #2: Öykü Yıldızhan ve Korece&rdquo için 1 yorum

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: