Sırpça Yazılar

Dil Öğrenirken Bunu Yapmayın! – En Sık Düşülen Hata

Bugün Brüksel’in orta yerinde, otobüs beklerken tanıştığım Marija adındaki Sırp hanımefendiyle konuştuktan sonra fark ettim ki, evet, dil öğrenirken yapılan en büyük hataya değinmem gerekiyor.

Bugün, her zamanki gibi 71 numaralı otobüsü beklerken yanında oturan küçük yeğeniyle Sırpça konuşan biri vardı. İlk önce yanlış duyuyorum zannettim ancak daha sonra o berrak Belgrad aksanını duyunca emin oldum. Normalde burada çok fazla Türk vardır ve haftada en az bir kez birinin Türkçe konuştuğunu duyarım. Geçerken bir “İyi günler!” desem mi diye her seferinde düşünür, sonrasında her seferinde söylemeden inerim. Bugün bunu yapmak istemedim ve hanımefendinin yanına gidip “Izvinite, odakle ste?” (Pardon, nerelisiniz?) diye sordum, ve gerçekten özlediğim bir şey gördüm. Bu tam mahiyetiyle Doğu’ya ait bir şey: “sizden” birini gördüğünüzde kocaman bir gülümseme ile hemen kurulan samimiyet. E Avrupa da olsa “doğusu” nitekim, hemen konuşmaya başladık. Benim akademik kaygılarım, onun ise iş imkân(sızlığ)ı bizi Avrupa’nın başkentinde buluşturmuş, siyasî dinamikleri aynı temele uzanıyor aslına bakarsanız. Konuşmanın bir yerinde, İngilizceyle alâkalı zorlandığı noktalardan birinden bahsederken

“Biliyor musun, bazen bildiğim hâlde bloke oluyorum ve hiçbir şey diyemiyorum. Sonra eve geliyorum ve ‘Orada şunu demeliydim, burada bunu demeliydim.’ deyip kendime kızıyorum. Bu herkesin başına geliyor mudur?”

diye bir soru yöneltti bana.

Hangimizin başına gelmiyor ki? Bunu yaşamayan varsa hakikaten tanışmak isterim kendisiyle, zira kendisi mükemmeliyetin beden bulmuş hâli, bir hatasızlık bütünü olmalı. Bunu yaşayıp yaşamadığımızdan ziyade, aslında neden yaşadığımızı irdelersek, bu sorunu minimalize etmemiz mümkün. Şimdi size Belgrad’da yaşadığım başka bir anı üzerinden bunu neden yaşadığımızı gerekçelendireceğim:

Çok sevdiğim bir arkadaşım Franszıca öğrenmek niyetindeydi, bana kaynak önerim olup olmadığını sorunca, benim de o an aklıma Fransız Kültür’de kaynak taraması yapmaktan başka bir şey gelmedi. Zira kaynaklar bize üniversite tarafından hazırlanıyor ve temin ediliyordu, bu yüzden Fransızca öğrenim sürecinde tek bir kaynakla sınırlandırılmamıştım. Bana yazdığında ise bir Belgrad seyahatindeydim. İşin açıkçası, Belgrad’daki Fransız Kültür Kütüphanesi’ni de merak etmemden dolayı kaynak taramasını orada yapmaya karar verdim. Sırbistan’daki ilk günlerimde, Marija Hanım’ın da dile getirdiği “blokaj” etkisini yaşıyordum. Ama bilirsiniz, her bir gün geçtikçe, yabancı diliniz de çiçek gibi açılır. “Blokaj” sürecini aşmak üzere olduğum bir eşikte Fransız Kültür’e gittim, içeriye girdiğimde Fransızca konuşmayı tercih ettim, zira çalışanlar Fransız asıllılardı. Ancak fark ettim ki kelimeler dilimin ucuna Sırpça geliyor ve ben bu kez “blokaj” etkisini Fransızcada yaşıyorum. Aslına bakarsanız bunun tek bir açıklaması var:

SOSYAL ANKSİYETE

Ben orada alt tarafı “Où se trouvent les méthodes de FLE ?” (Fransızca öğrenimi için olan kitaplar nerede acaba?) sorusunu yöneltecekken gözümün içine içine bakan iki tane saf Fransız göz görünce bildiğim her şeyi unuttuğumu fark ettim. Sırbistan’ın ilk günlerinde yaşadığım o “blokaj” etkisini de böylece tam mahiyetiyle anlamlandırmış oldum.

Çünkü evet, yedi senedir öğrenmeme rağmen “Bu kız niye böyle konuşuyor ya?” bakışıyla karşılaşacağım diye ödüm kopuyor. Halbuki bana böyle bakan tek bir insan evladına bile rastlamadım – özellikle dil yetkinliğimden dolayı – hatta benim yabancı olduğumu bile anlamayan çok insanla karşılaştım şu ana kadar; ama bu soru, alttan alta beni kemirerek anksiyetemi besleyen bir kafa sesi gibi varlığını sürdürüyordu. Ne zaman ki “Ne düşünüyorlarsa düşünsünler!” deyip umursamamaya başladım, zaten böyle düşünceler beslemediklerini fark edip böyle geçen yıllarıma üzülmeye başladım.

İlk hikâyeye geri dönecek olursam, aslında her hafta gördüğüm o Türklere “İyi günler!” demememin esas sebebi de bu, bu sefer dil açısından değil ancak, nasıl bir tepki alacağımın verdiği anksiyeteden. Bugün bunu aşıp Marija Hanım ile konuştuğum için kendimle ayrıca gurur duyuyorum. 🙂

“Dance like nobody’s watching” diye bir laf vardır, işte yabancı dilde başarılı olmanın; ya da daha doğru bir deyişle “dile gelmenin” sırrı da “talk like nobody’s listening” olarak kültleşmeli fikrimce…

Dil Öğrenirken Bunu Yapmayın! – En Sık Düşülen Hata&rdquo için 1 yorum

  1. merhaba sırpca öğrenmeye calıştığım bu sürecte paylaşımlarından cok faydalanıyorum tesekkur edıyorum guzel yazıların ıçın ve you tube de daha cok vıdeo paylasmanı rıca ediyorum sevgıler

    Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: