Şimdi kafanızda dönen o “Neden böyle bir başlık?” sorusunu yanıtlamak istiyorum. Sezon açıldı, utanmasa kapanacak, benden ses bile çıkmadı, fırsat bu fırsat kendime de laf çarpmak istedim. Aslında kendime haksızlık da etmek istemiyorum. Ukrayna elime o kadar çok malzeme verdi ki, şu blogu açtığımdan beri her iki yazımdan birini Ukrayna’ya atfettim, teşekkürlerimi bir borç (!) biliyorum. Hatta yazıya da bununla bir girizgâh yapmak istiyorum ki kendimi bulup bu yoldan ilerleyeyim.
SUNUCULARIN HEPSİ NEDEN ERKEK?
Bütün Avrupa’nın işi gücü bitmiş, oturmuşlar bunun üzerinden üst akıl tartışması falan yapıyorlar. Yahu siz çıldırdınız mı, yolunuzu mu şaşırdınız? Şimdi, sizden bir ricam olacak:
BU SENE SORGULAMADAN YAŞAMAYA BAŞLAYIN!
Sorgulanacak herhangi bir şey yok çünkü. Hemen süreci geri saralım. Ev sahibi seçimi eylüle kadar sarktı biliyorsunuz. (Bilmeyen mi kaldı, değil mi efen’im?) Mesela bazınız sorabilir “Neden Kiev?” diye. İşte sormayın. Süre doluyor diye “Hadi birini söyleyeceğiz artık yapacak bir şey yok!” diye ilân edilmiş bir kararı sorgulamanın bir anlamı yok. Kaldı ki logo ve slogan hakkında da dönen”Biliyor musunuz Ukrayna örnek bir logo göndermiş, Avrupa Yayın Birliği de hemen yayınlamış ya ahahahah!” geyiklerinin üstüne “sorgulamak” adını verdiğimiz eylemin bu seneye hiç yakışmadığının farkına varacaksınız zaten. Deşin isterseniz ama altında bir şey yok maalesef.
“Neden üç adet erkek sunucu?” diye sorgulayan insanlardan bir kısmı “Bu yarışmanın LGBTI lobisine karşı ataerkillik ögesi ortaya çıkarılmaya çalışılıyor.” diyor, bir diğer kısmı gay fanların üzerine oynandığını söylüyor vs. Bana soracak olursanız, İngilizcesi iyi olan kim varsa onu koymuşlar, zaten Ukrayna’da bu insan sayısı sınırlı biliyorsunuz. Dediğim gibi SORGULAMAK BU SEZON HARAM!
NÜFUS CÜZDANI REFORMU
Eurovision’u, ağır fanlar (Bu Eurovision’a da ancak fanın ağırı gider çünkü.) ve Türklerin kapatacağına dair devletimiz ve Ukrayna’nın göz kırpışı. Türk vatandaşları artık Ukrayna’ya nüfus cüzdanı ile gidebiliyor malumunuz, BÜYÜK ATILIM. Şimdi atlarlar bizimkiler, fırsat bu fırsat, İDO’nun Odessa’ya seferi de var hem, otobüs de bulur geçersiniz. Yirmi yıllık hayatımda görüp görebileceğim en düşük bütçeli Eurovision bizi bekliyor sanırım. Vurguluyorum evet, Eurovision, hani şu dünyanın en çok izlenen televizyon programı ve müzik festivali olan Eurovision, hani şu reyting rekortmeni olan… Üzücü.
LOGO VE SLOGAN
Hakkını vereceğim tek bir şey var, uygulanışı tahmin ettiğimden çok daha iyi olmuş. Sokaklarda, otobüs üzerlerinde vs. çok güzel planlamalar gördüm. Ancak bütününe baktığımızda gerçekten çok ucuz durduğunu söyleyebilirim.
Her seferinde “Zaten ne beklediğimiz gibi çıktı ki?” dediğimiz için çok da üzerinde durmadığımız bir mevzu oldu, kabullenme evresindeyiz sanırım. Sadece Twitter’da gördüğüm bir slogan önerisi vardı, hakikaten muazzamdı: “Celebrate Incompetence”
OGAE BİLETLERİNİN İPTALİNE YELTENİLMESİ VE EUROCLUB’IN EUROVISION TEMASI TAŞIMAMASI KARARI
Bundan böyle bir OGAE Sırbistan üyesi olarak organizasyonların hakkını yedirtmem! Ukraynalı fanlar da “Ayrıcalık kalksın!” gibi saçma sapan şeyler yazmaya yeltenmişler. Kardeşim o zaman paşa paşa sen de yatıracaksın her sene harcını, her sene bize ayrılacak olan biletleri ben bedavaya almıyorum sonuçta, sadece bize kontenjan ayrılıyor, oradan paket şeklinde; altını çiziyorum PARASINI VEREREK alıyoruz, bunun ayrıcalıkla hiçbir alâkası yok, istediğin zaman da girersin OGAE’ye. Adı üstünde zaten, fan organizasyonları bunlar.
Euroclub mevzusuna girsem mi emin değilim. Adı üstünde olan bir gece kulübünün Ukrayna endüstrisi parçaları çalacak olması gülünçlükten başka hiçbir şey değil. Eurovision’un nasıl yapılacağı hakkında en azından fikriniz olsaydı keşke!
SEÇİLEN ŞARKILAR FALAN FİLAN
Girizgâhımı İtalya’yla yapmak istiyorum. Ben böyle şarkılara bayılıyorum, böyle çağımızın vebalarına parmak basan. Tıpkı geçen sene Macaristan’da olduğu gibi. Bana göre çağımızın en büyük sorunu psikolojik savaş. Cephede savaşılmadığı ve bunun farkındalığının insanlarda yavaş yavaş oluşmaya başladığı bir dönemde dünyaya geldiğimizi düşündüğümüzde insanların iç dünyasında yaşanan savaşlara parmak basan bir şarkı olan Macaristan beni çok etkilemişti. Bu sefer ise “Tüm insanlar fabrikasyon olabilir mi?” diye sorgulayan benim gibi insanların duygularına tercüman olan ve bazı değerlere mahkum edilmiş Batı insanını muazzam bir dille yerden yere vuran bu şahane şarkıyla İtalya var karşımızda. Bazıları gibi “Bu kesin kazanır.” diyemiyorum, şu noktada elimizde çok az sayıda parça varken bunu söylemek bana absürt ve komik geliyor çünkü. Ancak yine de büyük bir aday olarak gözüktüğü de aşikâr.
Not: Benim gibi ana dilciler sevinebilir, şarkısını tamamen İtalyanca seslendirecekmiş.
Fransa’ya gelelim. Benim damak tadımı bilenler tahmin edeceklerdir, bayıldım bu parçaya. Ben bu şarkıda biraz Doğu ezgileri de duyumsuyorum ama sonuçta Fransa’nın sömürgelerinden kaynaklı Doğu kültürüyle olan etkileşimi bir yerden sonra kendi kültürüyle bütünleştiğinden dolayı kulağıma aslında tam bir “Fransa” şarkısı olarak çalınıyor. “İyi bir şeyler yapabilir mi?” diye soracak olursak bunun kesinlikle Alma’nın sahnesine bağlı olduğunu düşünüyorum. Emin olduğum tek bir şey var, Eduardo (Fransa Delegasyon Başkanı) görev süresi boyunca bir tarihte Eurovision’u Fransa’ya taşımadan gitmeyecek.
Macaristan’a da değinmek istiyorum. Daha önce bunu belirtmiştim sanırım, ben etnik-ballad ve yahut alternatif sevdiğim için insanlar bu türdeki tüm şarkıları seveceğimi zannediyorlar, tıpkı Macaristan konusunda benden bekledikleri gibi, maalesef sevemedim. Bu şarkıda olmamış bir şeyler var. Sanki bir lokma yemek atmışım da ağzıma, ağzıma gelen pütür pütür bir şeyler varmış gibi bir his, nasıl anlatılır başka türlü inanın bilmiyorum.
En son seçilen Kıbrıs’a da taşımı atmadan gidemem… Biri sanki G:son’ı şarkı yazamazken yakalamış da “Yahu canım kardeşim Rag’n’Bone Man’in Human diye bir parçası var, çok da tutmuş. Ama bunun üstüne alâkasız bir ses ve apayrı bir söz yazarsan inan hiç çakılmaz.” deyip kendisini aydınlatmış gibi hissettim şarkıyı dinleyince. Ayrıca şarkı anlatamayacağım kadar kötü olduğu için çok da yorum yaparak üstünde durma gereği hissedemiyorum. Sadece şunu sorgularken kendimi bir an Ermenistan’ın finale çıkmasının ne kadar zor olduğunu fark ederken buldum.
Biliyorsunuz, Kıbrıs’ın temsilcisi Hovig bir Ermeni diasporası. Dedim ki “Bu delegasyon en son bu şarkıyla çok çaresiz kalırsa diaspora ülkelerine oynar mı acaba?” ve açtım yarı final dağılımlarını, oy dağılımını sorgulamaya başladım. Gürcistan, Ermenistan (hariç) ve Yunanistan (konu Kıbrıs olunca ismini anmamıza bile gerek yok – direkt “12 points”) gibi büyük diaspora ülkeleri varken en büyük diaspora çoğunluğunu bulunduran Almanya, Fransa ve Ukrayna diğer yarı finalde oy verecek. O yüzden aslında delegasyonun bu topa oynaması çok anlamsız olur ki zaten finale çıkma olasılığını çok düşük görüyorum. Ama bu sorgulamayı yaparken aynı yarı finalde olan Ermenistan’ın zaten çok iddialı bir temsilci seçmemiş olmasından da kaynaklı olan elenme riskinin farkına varmış oldum.
Haklarında uzun uzadıya yorum yapmak istediğim ülkeler bunlarla sınırlı, diğerlerine değinmek için değinmek ve yüzeysel yorumlar yapmak istemiyorum, bu yüzden geçiyorum.
MELODIFESTIVALEN’DE ANLAMLANDIRAMADIĞIM OLAYLAR
- Wiktoria’nın listelerde ve iddialarda zirveye yükselmesi
Gerçekten anlayamıyorum. Save Me’den iyi bir parça olduğu konusunda kesinlikle hemfikirim. Ancak sesinin büyük olasılıkla eğitimsizliğinden kaynaklanan bir kontrol sıkıntısı var ve İsveç’e çok büyük bir başarı getireceğine inanmadığım bir aday. Sadece gerçekten ritmi insana şarkıyı dinlettiriyor, dinledikçe dinleyesi geliyor insanın, tam bir hit. Ancak Avrupa’nın şarkısı olmak için yarışacak bir şarkı olduğuna kesinlikle inanmıyorum.
- Loreen’in ikinci şansa kalması
Bu konu hakkında o kadar çok fütursuzca yorum okudum ki hakikaten sinirlenmemek elde değil. Loreen’in yaptığı şey tek kelimeyle SANAT. Tek bir ülkenin sorununa endekslenmeden, hakikaten ihtiyaç olan bir mesajı mükemmel bir sahneyle verip üstüne muazzam bir sese sahip olmak herkesin harcı değildir. Herkesin “Bu kadın bir star değil, abartmayın.” dediği Loreen, taptıkları endüstri ürünlerinin yapamadığı şeyi yapan kadın olarak karşılarında dikiliyor. Umarım İkinci Şans’a kalması şarkısının daha iyi anlaşılmasına ve daha çok kişiye ulaşmasına yardım edecek bir etmen olur ve önünde bir engel olarak kalmaz. Eurovision’un böyle bir birinciyle yeniden doğmaya çok ihtiyacı olan günlerdeyiz.
- Lisa Ajax’ın arka plan olarak kendini kullanması
Narsisizmin beden bulmuş hâli. Ben kesinlikle kendi fikri olduğunu düşünmüyorum. Bir defa göz yoruyor. TRT Eski Genel Müdürü İbrahim Şahin misali “Hadise’yi bir gürdüm, yav arga taraf gırmızı gız gırmızı, ‘Bu ne lan!’ dedim ahahahah.” yorumu gibi olmasından korkuyorum ama hakikaten olmamış, “My Heart Wants Me Dead”i arattı, ancak yine de finale direkt çıkmasını isterdim.
Şimdilik değinmek istediklerim bunlarla sınırlı, başka bir yazımda görüşmek dileğiyle…
“Eurovision 2017 – Ses Bir ‘ki&rdquo için 1 yorum